Ömer KOZ


Dünya Malı ve Cömertlik

Dünya Malı ve Cömertlik


Vaktin birinde Hindistan ülkesinde Debşelem Şah adında bir hükümdar yaşardı. Halkı ve ülkesi için çalışmayı çok severdi. Gecesini gündüzüne katardı. Bu yüzden ülkesi geliştikçe gelişmişti. Halkı da oldukça mutluydu. Debleşem’in ilginç bir özelliği vardı. Çok çalışmanın yanı sıra eğlenceden de çok hoşlanırdı.

 

Günlerden bir gün, bir eğlence kurdurdu. Yediler, içtiler. Sofrada kuş sütü bile vardı. Çalgıcılar türlü şarkılar çaldılar, söylediler. Padişah eğlence bittikten sonra bazı bilgin ve düşünürleri huzuruna çağırttı. Onlarla söyleşmek istedi.

 

Konu cömertliğin yararlarıydı. Bilginler ve düşünürler eli açık olmak gerektiğini savundular. Bu konuda çok ileri gittiler. O denli övdüler ki cömerdi, padişah Debşelem heyecanlandı, bütün hazinelerinin kapısını açtırdı. Ne varsa hazinesinde halka dağıttı. Yoksullar zengin oldu. Zenginler daha da zenginleştiler. Ülkede bir tek yoksul kalmadı.

 

Padişah Debşelem o gece bir rüya gördü. Düşünde nur yüzlü bir ihtiyar Debşelem’e şöyle diyordu:

“Ey yüce padişah, hazineni Allah yolunda halka dağıttın. Bundan Allah çok hoşnut kaldı. Ve seni ödüllendirecek. Sabah kalkar kalkmaz atına bin. Doğu’ya doğru git. Orada seni bir hazine bekliyor. Dünyanın bütün hazinelerinden daha büyük bir armağandır bu sana.”

 

Debşelem Şah sabah uyanır uyanmaz yola düştü. Doğu’ya doğru yol almaya başladı. Günlerce at sürdü. Sonunda yüce bir dağa kavuştu. Dağın eteğinde karanlık mı karanlık bir mağara gördü. Önünde güleç yüzlü, ak sakallı bir ihtiyar oturuyordu. Debşelem, ihtiyarın yanına gitti. Hâlini hatırını sordu. Gönlünü sevindirdi. İhtiyar da padişaha derin, anlamlı sözler söyledi. Tatlı bir söyleşi başladı aralarında. Debşelem Şah, hazineyi unutmuştu. Ayrılmak üzereyken yaşlı bilge, padişaha seslendi:

 

“Padişahım bu mağaranın çevresinde eşsiz bir hazine gizli. Benim dünya malında gözüm yok. Adamlarınıza emredin, hazineyi buldurun. “

 

Debşelem, ihtiyar bilgenin bu sözleri üzerine rüyasını anlattı. İhtiyar bilgenin sözünü ettiği hazine, Debşelem’e düşünde vadedilen hazineydi. Derhâl adamlarına haber gönderdi. Geldiler, aramaya başladılar gömüyü. Dört bir yandan kazıya başlandı. Günlerce sürdü kazı. Sonuçta altın, gümüş ve türlü mücevherlerden oluşan eşsiz bir hazine ortaya çıkarıldı.

 

En çok mücevher, mahzendeydi. Mahzende ayrıca değerli taşlarla süslü bir sandık da bulunmuştu. Sandığın çelikten bir kilidi vardı. Usta bir çilingir getirildi. Sandık açıldı. Mahfaza içinde bir hokka çıktı. Hokkayı padişah Debşelem’e verdiler. Padişah hokkayı açtı. İçinden beyaz renkte ipek bir levha çıktı. Levhada İbranice yazılar vardı. Padişah, İbranice bilmiyordu. Yazıda neler olduğunu ancak bir çevirmen bulunduktan sonra anlayabildiler. Tercüman levhadaki yazının anlamını şöyle özetledi:

 

“Ben, hükümdar Hoşing Cihandar’ım. Bu hazineyi Hindistanlı büyük hükümdar Debşelem Ray için gömdürdüm. Ona hazineye sahip olacağı düşünde bildirilecek. Hazineyle birlikte ona bir de vasiyet bırakıyorum. Bu öğütleri dikkatle okusun. Mücevherlere kalbini bağlamasın. Dünyada her şey gelip geçicidir. Üzerinde fena damgası olan hiçbir şeye bağlanmamak gerekir. Bir gün insanı bırakır gider. O bizi bırakmadan biz kalbimizden onu söküp atmalıyız. Bu vasiyetteki gerçeklere bağlanananlar dünya durdukça saygıyla anılırlar.”

 

(Kelime ve Dimne’den)