Ömer KOZ


Kıssadan Hisseler

Kıssadan Hisseler


Silahını Teslim Et Ona

 

Ahzab Harbi’nde, hendek kazmaktan yorulan Sa’d bin Muaz (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in yanında oturmuş dinleniyordu. Bu esnada, toprak taşıyan Zeyd bin Sâbit (r.a.)’in çalıştığını görünce, ona işaret ederek:

 

“Ya Resûlallah, dedi, Allâh’a hamd olsun ki, bunun babası beni sağ bıraktı da, sana îmân etmek şerefini bana nasip eyledi. Buas günü, ben bunun babası Sâbit bin Dahhâk ile boğaz boğaza boğuşmuştum!

 

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,

 

” Fakat, onun bu oğlu, ne iyi çocuktur’, buyurdu.

 

Zeyd bin Sâbit (r.a.)’in bir ara gözlerini uyku bürüyüp kendisi uyuyakalmıştı. Kalkanı, oku, yayı ve kılıcı yanında olduğu halde, orada çalışmakta olan diğer Müslümanlar, onu hendeğin kenarında uyur bir halde bırakarak etrafı dolaşmaya gitmişlerdi. Bu esnada onun yanına gelen Umâre bin Hazm, şaka için, silâhını alıp saklamış, Zeyd bin Sâbit’in de bundan hiç haberi olmamıştı… Uyanıp silâhını bulamayınca da, heyecanlanmış ve korkmuştu! Resûlüllah Efendimiz bunu işitince, Zeyd’i çağırttı. Ona,

 

” Ey uykucu! Sen uykuya daldın, nihâyet silâhın da kaybolup gitti’ buyurduktan sonra, ‘Bu çocuğun silâhının nerede olduğunu kim biliyor?’ diye sordu.

 

Umâre bin Hazm,

 

-‘Yâ Resûlellah, ben biliyorum. Silah benim yanımdadır, dedi.

 

Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,

 

-”Silâhını teslim et ona! Buyurdu ve şaka yollu da olsa, Müslümanları korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini alıp saklamayı yasakladı.

 

İstersen Yağa Ban İstersen Bala Ban

 

Yahya Efendi Dergahını yaptırdığı zaman o civarda Ortaköy Rumlarından başka kimseler yoktu. Bir gün bir Rum Çoban, davar güderken koyunlarından iki tanesi dergâhın bahçesine girmiş. Koyunlarını çıkarmak maksadıyla dergahın bahçesine giren çoban, bir dervişin:

 

-Ne arıyordun? Sorusuyla irkilerek:

 

-Koyunlarımı arıyordum, demiş.

 

Çobanı gören Yahya Efendi, Rum Çobanı dergaha içeri aldırmış, ona:

 

-Gel bakalım gel… Koyunlarını mı istersin, kendini mi? Yoksa ikisini birden mi, ne dersin? diyerek, çobanı rahat bir yere oturtarak:

 

-Yağ, bal ve ekmek getirin demesiyle, hemen anında sofra kuyrulmuş, isteneler gelmiş, sofra kurulunca Yahya  Efendi, Rum Çobana:

 

-Hayde bakalım, bismillâh buyur, işte sana tereyağı, mumlu bal ve taze bal, ister ise yağa ban, ister isen bala ban, demiş.

 

Bu  tatlı ortamdan sonra, çoban koyunlarına değil de kendine talib olmuş, o gün, orada, o vesileyle Müslüman olduğu için adı Balaban kalmış.